Pages

8 Haziran 2012

Sundance Kid, Şeytan Kulesi ve Ecel Terleri

Rapid City'den ayrıldıktan sonraki durağımız Sundance, Wyoming. Bu kasabayı özel kılan, Robert Redford ve Paul Newman'ın başrollerini oynadığı 69 yapımı Butch Cassidy and the Sundance Kid'e ilham veren, Amerika'nın en meşhur haydutlarından Sundance Kid'in - asıl adıyla Harry Longabaugh - yattığı hapishaneye ev sahipliği yapması. Sundance efsanesi günümüzde adını taşıyan bağımsız film festivaliyle devam ediyor.

Sundance Kid hapiste
Kasabada Crook County belediyesine ait bir binanın alt katında son derece mütevazı bir Sundance Kid Müzesi var. Hem kendisiyle ilgili hem de dönemle ilgili pek çok eşya ve belgenin yanı sıra Sundance Kid'in yargılandığı mahkeme salonunun parçaları da sergileniyor.

Rivayete göre Al Capone bu masada poker oynamış
Tarihi bir okul zili
Sundance Kid
Sundance Kid'in yargılandığı mahkeme salonundan parçalar
Müzeyi gezdikten sonra rotamızı Devils Tower'a çeviriyoruz. Daha birkaç kilometre öteden seçilebilen, düzlüğün içinde yükselen oldukça heybetli bir volkanik kule. 400 metreye yakın yüksekliğiyle tırmanıcılar için de ayrı bir uğrak yeri. Oluşumu milyonlarca yıl sürmüş bu kule Yerliler açısından kutsal sayılıyor. Yapı olarak böyle garip yeryüzü şekillerinin şeytanla özdeşleştirilmesi sanırım her kültür için geçerli. Bizde de mesela diğer adı mantar kaya olan oluşumlara şeytan masası deniyor.

Devils Tower National Monument
Tırmanan dağcılar
Kilometrelerce öteden Devils Tower
Arabayla dönüş yoluna girdiğimizde yol kenarında kımıl kımıl bir şeyler dikkatimi çekti. Önce ne olduğunu anlayamadım, ama sonra inip yaklaşınca bu sevimli şeylerle karşılaştım. Birbirleriyle oynaşan, koşturup zıplayan, İngilizcesi prarie dog, Türkçesi ise çayır köpeği olan sincapgillerden bir hayvan. Biraz ürkekler ama kendi hallerinde çok güzel eğleniyorlardı.

Sevimli çayır köpeği

Vakit geçirmeden tekrar yola koyulduk, zira önümüzde, Yellowstone'a gelmeden konaklayacağımız kasabaya gitmek için aşacağımız Big Horn Dağları vardı. Buffalo'da yakıt ve yiyecek ikmali yaptıktan sonra akşam üzerine doğru şarkılarla, türkülerle güle oynaya Big Horn'u tırmanmaya başladık. Fakat bir yerden sonra her ne hikmetse araba çok zorlanmaya başladı yokuş yukarı. Gidiş geliş tek yön olan dağ yolunda arkamızda oluşan kuyruktan fırsatını bulup sollayabilen herkesten laf işitiyorduk. En sonunda bu böyle olmayacak deyip uygun bir yerde sağa çektik ve gördük ki sağ ön lastiğimiz cart diye ortadan ikiye ayrılmış. 

Dağların ortasındaydık. Hava kararmak üzereydi. 10 dakikada bir anca geçen arabalar dışında in cin top oynuyordu. Bildiğimiz bir şey vardı o da bizi ve arabadaki Sid'i afiyetle midesine indirmek isteyecek boz ayılardan çok uzak olmadığımız. Triple A (AAA) yol yardımını aramak istesek de cep telefonu çekmiyordu. Doğayla başbaşaydık yani. Bilge'nin stepneyi takmak için patlak lastiği sökme girişimleri sonuç vermiyordu çünkü somunlar insan gücüne meydan okuyacak kadar sıkışmıştı. 

Yaklaşık 1 saat kendi imkanımızla uğraşıp sonuç alamayınca yoldan iyice tek tük geçmeye başlamış arabalardan birini çevirip yardım istemeye karar verdik. Arada gözüm koşarak gelecek bir boz ayı ihtimaline karşı ağaçlardayken bir müddet sonra bir kamyoneti çevirdik ve Gerald Amca imdadımıza yetişti. Torununun erkek arkadaşıyla bir olup çeşitli aletler deneyerek somunları söktüler ve bizim stepneyi taktılar. Son anda beni 911'i aramaktan kurtaran bu Wyoming'li aileye ne kadar teşekkür etsek az. 

Bir sonraki durağımıza olan mesafeyi stepneyle alamayacağımızı anlayıp gerisin geri Buffalo'ya döndük. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...