Sıcakkanlı insanları ve güzelliğiyle bizi büyüleyen Seattle'da geçirdiğimiz üçüncü gecenin ardından sabah erkenden downtown'a inip son kez Puget Sound'a baktık ve bir gün tekrar görüşmek dileğiyle Seattle'a veda edip ABD'nin en yeşil, en aykırı şehri,
beervana'sı, Matt Groening'in (
The Simpsons) memleketi, Ursula K. Le Guin, Chuck Palahniuk, Gus Van Sant gibi isimlerin yaşadığı 'gül şehri' Portland'a doğru hareket ettik.
 |
Seattle downtown'ın asayiş ve enformasyon elçileri |
 |
90'larda kapanan Yard Birds mağazalar zincirinin 18 metrelik dev maskotu - Chehalis, WA |
Portland bizi oldukça yoğun bir trafikle karşıladı. Downtown'a yürüme mesafesindeki motelimize ulaşmak 1,5 saatimizi aldı. Hava Seattle'a göre son derece güzel, güneşliydi. Bu şehirde ilk dikkatimizi çeken bütün kavşakları, caddeleri, hatta otobanları süsleyen güller ile downtown civarındaki evsiz insan popülasyonu oldu. Öyle ki geçtiğimiz sokakların çoğunda adım başı çadır kurmuş veya kartondan korunak yapmış bir grup evsize rastlıyorduk. Öğrendiğim kadarıyla son derece zararsız, kendi halinde takılan bu arkadaşların bir kısmı için evsizlik gerçekten fakirlik, uyuşturucu bağımlılığı veya çaresizliğin bir sonucu iken bir kısmı içinse bir tercih, düzene karşı bir başkaldırı gibi görünüyor. Portland'ın yumuşak iklimi ve insanlarının evsizlere yönelik hoşgörülü yaklaşımı da bu popülasyondaki artışı ciddi oranda etkiliyor.
Portland'ın gülleri ve evsizleri dışında meşhur olduğu bir başka konu ise
microbrewery'leri, yani küçük bira imalathaneleri. 60'tan fazla imalathane ile dünyanın en fazla bira imalathanesi barındıran şehri olma özelliğine sahip. Yani biranın anavatanı sayılabilecek Almanya'nın şehirlerini bile sollamış. Biz de yerel
ale ve
lager'ları denemek üzere downtown'un en eski bira imalatçısı
Tugboat Brewery'ye gidip barmenin bizim için seçtiği nefis biralarla Portland'daki ilk günümüzü noktaladık.
 |
Otoyol kenarları böyle gülle donatılmış |
 |
Bu haritalar yön bulmakta çok işe yarıyor |
 |
Portland'ın seyyar yemek satıcıları |
 |
Dünyanın en büyük bağımsız, sıfır ve kullanılmış kitap dükkanı Portland'da |
 |
Yeşil şehir Portland - Twelve West |
 |
Ulaşım tramvaylar sayesinde çok kolay |
 |
Artistik sokak çeşmeleri |
 |
Tugboat Brewery |
 |
Şerefinize! |
Ertesi sabah ilk durağımız Portland'ın 30 mil batısındaki
Multnomah Şelalesi idi. 189 metrelik yüksekliği ile Oregon eyaletinin en yüksek şelalesi. Yukarı ve aşağı şelale olarak bölündüğü yere yapılan asma köprüden geçerken sırılsıklam olsak da bu, şelalenin tepe noktasına ulaşmak için tırmandığımız dağ patikasında attığımız terin yanında hiçbir şeydi. Döne döne tırmandığımız 1 millik dağ patikasında arada bir soluklanmak için oturduğumuz banklarda seyre daldığımız Columbia Nehri manzarası muhteşemdi. Şelaleyi tepeden gördüğümüz terasa ulaştığımızda azim ve sebat gösterip dağın içine doğru devam eden ve Multnomah Deresi'ni takip eden başka bir patikaya daldık. Yeşile ve irili ufaklı şelalelere gözümüzün doyduğu patikanın teknik yetersizliklerimiz nedeniyle ilerlemesi imkansız bir noktasına geldiğimizde buraya kadarmış deyip zor bela tırmanmakta olan insanlara müstehzi bakışlar atarak seke seke dağdan aşağı indik ve Portland'a geri döndük.
 |
Şelalenin yüksekliği |
 |
Multnomah Şelalesi |
 |
Asma köprüden bakınca |
 |
Dağdan Columbia Nehri manzarası |
 |
Patika boyunca gördüğümüz ufak şelalelerden biri |
Şelaleden sonraki durağımız Portland'ın 'City of Roses' olarak anılmasının en büyük müsebbibi olan
International Rose Test Garden idi. 1917'de kurulmuş olan bu parkta yüzlerce çeşit gül yetiştiriliyor. Rengarenk güllerin süslediği parktan yükselen gül rayihası insanı sarhoş ediyor adeta. Bir Türk olarak ister istemez böyle bir mekan bizde olsa düğün, nişan, kına, sünnet gibi aktivitelerde kullanılma potansiyeli ne olurdu merak ediyorum. Neyse ki benim düşündüğümü Amerikalılar da düşünmüş ki
şöyle bir broşür hazırlamışlar.
Güllerin içinden koşarak koşarak tamamladığımız
International Rose Test Garden gezimizin ardından parkın hemen yukarısındaki çekçeklerle ulaşımı sağlanan
Japon bahçesine geçtik. 1967'de açılmış olan 22bin metrekarelik bu büyük parkın içinde 5 farklı bahçe bulunuyor. Artık Japon bahçesi olduğundan mıdır nedir dolaşırken insana böyle bir huzur, bir dinginlik, bir mayışma, olduğu yere kıvrılıp yatma hissi geliyor. Bir yanda şırıl şırıl su sesi, diğer yanda cikcikleyen kuşlar, bonzai ağaçları, minik köprüler, taştan fenerler, ahşap verandalar... Az daha kalırsam spiritüel bir insan olup çıkacağım buradan. Parkın en güzel köşelerinden biri de Oregon'un en yüksek dağı olan
Hood Dağı'na bakan teras. Bu manzara insanda Japonya'daki Fuji Dağı'na bakıyormuş izlenimi uyandırıyor.
 |
International Rose Test Garden |
 |
Bir adet gül |
 |
Katmerlisi |
 |
Şekspir de severmiş |
 |
Japon bahçesi |
 |
Zen bahçesi |
 |
Japon bahçesinden Hood Dağı manzarası |
Haliyle bütün gün dağ-bayır, park-bahçe gezince yorulduk. Son on sekiz günlük yol yorgunluğu da cabası. Ve henüz yolun yarısına bile gelmiş değiliz. Biz neyse de, Sid'in otel otel dolaşmaktan isyan bayrağını çekme noktasına gelmesine az kaldı gibi gözüküyor. Arada böyle bir günden fazla kaldığımız yerler oluyor da biraz dinleniyor zavallıcık.
 |
"Siz gidin ben burada kalacağım" |
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder