Coeur d'Alene'de kaldığımız Super 8, kedimiz olduğu için bize sigara içilen odayı reva görmüştü. Sonuçta bir gece kalacağız diye çok üstünde durmadım, ama ertesi sabah bütün eşyalarımızın leş gibi sigara koktuğunu anlayınca bir daha sigara içilen odada kalmamaya yemin ettim. Coeur d'Alene aynı zamanda ABD'deki Costco (Türkiye'deki muadili Metro) gerçeğiyle de daha bir yakınlaştırdı bizi. Yola çıkmadan önce bir fotoğraf makinesini indirimli almak için 100 küsür dolar bayılıp exclusive üyesi olduğumuz Costco'nun sadece etinden faydalandığımızı fark ettik sattıkları benzinin piyasadan 20-30 cent daha ucuz olduğunu görünce. Tabi bu gerçeği az öncesinde Shell'de depomuzu doldurduktan sonra görmek şimdilik bir işimize yaramadı ama yolculuğumuzun bundan sonrasında Costco'yu bize bu kartı verdiğine vereceğine pişman etmeyi amaçlıyoruz.
Bir sonraki durağımız Emerald City, yani Seattle. Pearl Jam'e, grunge'a aşık birer bünye olarak bir gün görebilmenin hayaliyle yanıp tutuştuğumuz Seattle. Havası her daim kapalı, yağmurlu, depresif Seattle. Yoldaki on dördüncü günümüz. Nerdeyse hiç durmadan yine I-90 karayolunu takip ettik. Kuzeybatı'nın en büyük nehri olan Columbia Nehri'ne geldiğimizde mola verip seyir terasında manzarayı seyrettik. Fakat bir süredir beni yoklamakta olan çişimi artık tutamayacak olmam nedeniyle manzara seyrimizi kısa kesip derhal yola koyulduk.
 |
Columbia Nehri |
Seattle'a 50 mil kala metrekareye düşen yeşil artmaya ve yağmur yağmaya başladı. Şehrin girişine yaklaştıkça bizi Bilge'nin korkulu rüyası çok şeritli yollar karşıladı. I-90'de sakin sakin seyrederken kendimizi birden kalabalık demenin kifayetsiz kalacağı bir trafiğin içine girmiş bulduk. Pür dikkat yola kilitlenerek Seattle'ın az biraz kuzeyindeki motelimize sağ salim varmayı başardığımızda hava kapalı ve kararmaya yakın olduğundan dışarı çıkmak gelmedi içimizden. Hem biraz dinlenmek de iyi gelecekti.
Ertesi gün kargalardan önce kahvaltı yapıp doğruca downtown'a indik. Pike Place yakınındaki bir otoparka akşama kadar 26 dolar gibi astronomik bir rakam ödeyip arabamızı bıraktıktan sonra puslu, kapalı bir Pazar günü Seattle şehir turumuza başladık.
İlk durağımız tabi ki
Pike Place'deki balık hali. Burayı görünce haliyle Ankara'nın Ulus Hali'ni hatırladık (ne güzelsin Türkçe). Tabi buradaki su ürünleri çeşitliliğini hayatımda ilk defa gördüm. Okyanus kıyısındaki bir şehirde de olsun o kadar. Deniz canlılarının yanı sıra sebze-meyve, çiçek, takı, aksesuar, el sanatları tezgahları ile dergi-gazete büfeleri de var çarşının içinde. Pike Place dünya kahve endüstrisi açısından da büyük öneme sahip. Sebebi ilk Starbucks şubesinin burada oluşu. Hâlâ değiştirmedikleri tabelasıyla otantik görüntüsü korunmaya çalışılan bu şubenin önünde gördüğümüz banjo çalan eleman meğer buranın müdavimiymiş. Daha iyi bir yere tezgah açamazdı sanırım.
 |
Pike Place |
 |
Derya kuzuları |
 |
Alaska yengeci |
 |
Lokmalık patatesler |
 |
Envai çeşit meyve |
 |
Starbucks efsanesi bu dükkanda başladı |
 |
Starbucks since 1971 |
 |
Starbucks'ın önündeki banjocu arkadaş |
 |
Pike ile Pine'ın köşesinde piyano çalan bir sokak sanatçısı |
 |
The Confectional'ın yeme de yanında yatlık trüfleri |
Seattle şu ana kadar ABD'de gördüğümüz en engebeli şehir. Chicago gibi dümdüz bir şehirden sonra yokuş inip tırmanmakta zorlandık desem yeridir. Pike Place'in ardından körfezin (
Puget Sound) kıyısındaki, bir yanında Seattle Aquarium diğer yanında da dönme dolap olan Waterfront Park'a geçtik. Park olarak çok matah olmamakla birlikte Puget Sound manzarası gerçekten şahane. Hava yavaş yavaş açıp güneş yüzünü göstermeye başlamıştı. Biz de Alaskan Way üzerindeki iskeleleri geçip downtown'un güneybatısında yer alan ve Seattle'ın ilk yerleşim yeri olan
Pioneer Square'e yürüdük.
 |
Waterfront Park ve Seattle Aquarium |
 |
Puget Sound manzaralı dönme dolap |
 |
Alaskan Way üzerinde ürünleri birbirinden güzel ve matrak bir dükkan |
 |
Pioneer Square'de bir tanıdığa rastladık |
 |
Pioneer Square'deki 100 yıllık pergola |
 |
Şehre adını veren Suquamish kabilesi lideri Şef Seattle'ın büstü |
Downtown'u turladıktan sonra yürüyerek, güneşin açmasını fırsat bilen Seattle'lıların akın ettiği
Olympic Sculpture Park'a geldik. Olimpiyatlarla alakası olmayan, körfezin karşı yakasındaki Olympic Dağları'na baktığı için bu adı aldığını düşündüğüm bu park henüz 2007'de açılmış ve içinde pek çok heykel barındırmakta. Bu noktadan, 'Fraser' izlemiş neslin çok iyi bildiği, Seattle'ın simgesi, 184 metre yüksekliğindeki
Space Needle ise bir başka güzel görünüyor. Al sana Ankara'yı hatırlatacak bir başka şey.
 |
Seattle Senfoni Orkestrası'na ev sahipliği yapan Benaroya Hall |
 |
Seattle Sanat Müzesi girişinde Jonathan Borofsky'ye ait Hammering Man heykeli |
 |
Puget Sound ve arkada Olympic Dağları |
 |
Pier 66'ya demir atmış dev cruise gemisi |
 |
Pier 70'ten bakınca Space Needle |
 |
Olympic Sculpture Park'taki meşhur eagle heykeli |
Seattle'da, daha ziyade Alaska Yerlilerine ait bir kültür olmasına karşın, sanırım Yerli halka
homage olsun diye ya da Yerli sanatçıları teşvik etmek için dört bir yana totem direkleri dikmişler. Bunlardan Space Needle'ın da içinde bulunduğu
Seattle Center'ın karşısında olanı, 2010'da bir polis memurunun elindeki bıçağı bırakma ihtarına karşı geldiği için öldürdüğü Yerli bir ağaç oyma sanatçısı (John T. Williams) adına daha bu yıl dikilmiş. Seattle Center'da bir de Seattle'ın müzik tarihine adanmış, içinde grunge'cıları ve elbette Jimi Hendrix'i bulabileceğiniz, ünlü mimar Frank Gehry tarafından tasarlanmış bir müzik müzesi (
EMP Museum) ile downtown'a inen monoray hattının ilk durağı var.
 |
Seattle'ın Atakulesi Space Needle |
 |
Öldürülen Yerli ağaç oyma sanatçısı adına dikilen totem direği |
 |
EMP Müzesi ve monoray |
Seattle Center'ı gezdikten sonra monoraya atlayıp downtown'a geri döndük. Önce, bir sanatçının orman tahribatına dikkat çekmek için dünyanın çeşitli yerlerinde ağaçları maviye boyadığı
The Blue Trees enstalasyonu ile bir diğer sanatçının gerçek insan boyutundaki heykelleri konu alan
Borders çalışmasına denk geldiğimiz Westlake Park'ında biraz soluklandık, ardından da güne en güzel noktayı koymak ve bol bol grunge dinlemek üzere Hard Rock Cafe'ye gittik.
 |
İki durak için 2,25 dolar oha |
 |
Westlake Parkı |
 |
Seattle Hard Rock Cafe'nin olmazsa olmazları |
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder