Pages

27 Haziran 2012

San Francisco Vol. 2

Dün akşam Pier 39'dan sonra gecenin bir vakti Oakland Köprüsü'nden karşıya geçerken bize selektör yapan şoförlere anlam veremeyip otele vardığımızda onca yolu farlar kapalı geldiğimizi anlayınca önce şaşkınlık, sonra kızgınlık, sonra da tek parça olarak otele varabilmiş olmanın sevincini yaşadık. Herhangi bir kaza olmadan şu yolculuğu atlatabilirsek çok iyi olacak.

San Francisco'daki ikinci turumuza San Francisco evleri deyince akla ilk gelen, Alamo Meydanı'ndaki renkli Viktoryen evler yada daha yaygın tabirle Painted Ladies ile başladık. 'Full House' dizisini bilenler açılış jeneriğindeki piknik sahnesinden çok iyi hatırlayacaktır. Altısı yan yana olan bu evler 1892 ilâ 1896 yıllarında yapılmış. Bu kadar şirin ve de ünlü olan evlerin fiyatını elbette herkes gibi ben de merak ettim ve üşenmeden araştırdım. En sağdaki, 4 katlı, 5 odalı, yaklaşık 240 metrekare olan ev 90'larda yarım milyona satılmışken şimdilerde 2,300,000 dolar isteniyormuş.

Painted Ladies
Alamo Meydanı'ndan City Hall
Bir sonraki durağımız Castro. San Francisco'nun ünlü eşcinsel mahallesi. Gus Van Sant'in 2008 yapımı Milk filminde Sean Penn'in Oscar'a hak kazandığı performansıyla canlandırdığı aktivist eşcinsel politikacı Harvey Milk'ten adını alan Milk Plaza'da dalgalanan dev gökkuşağı bayrağını gördüğümde gay pride'ın ne demek olduğunu anladım. Eşcinsel kimliklerine sahip çıkan, ayrımcılığa ve nefret söylemine karşı dimdik duran bu insanlar gururla dalgalandırıyordu mahallelerinde bayraklarını.

Aslında Castro 2. Dünya Savaşı öncesi daha çok İskandinav ve İrlandalı göçmenlerce mesken edinilmişken savaş sırasında ordudan tasfiye edilen eşcinsellerin buraya yerleşmeye başlamasıyla zamanla bir eşcinsel merkezi haline gelmiş ve ülkenin dört bir yanından eşcinseller gelip bu mahalleye yerleşmiş. Onlardan biri de eşcinsel hakları savunucusu, Amerika'nın kamu görevine seçilen ilk eşcinsel politikacısı Harvey Milk. "I am all of us" diyerek sadece eşcinsellerin değil, kadınların, etnik azınlıkların, yaşlıların, çevrecilerin de haklarını savunan Harvey Milk maalesef görevdeki on birinci ayında bir başka kamu çalışanı tarafından öldürülmüştü.

Castro sokaklarını gezerken ülkemdeki eşcinsellerin halini düşünmeden edemedim. Pencerelerini, arabalarını gökkuşaklarıyla donatabilen, el ele dolaşabilen, parkta güneşlenebilen, keyfince giyinebilen, Özgür Ülke'nin özgür eşcinsellerine karşılık katil olacak kadar homofobik bir toplumda var olma savaşı veren Türkiyeli eşcinseller. Yanlış coğrafyada dünyaya gelmenin bedelini en ağır ödeyenlerden onlar.

Milk Plaza'daki dev gökkuşağı bayrağı
Dolores Parkı
Castro'da şeker gibi bir ev
Castro sokakları
Castro'dan sonra San Francisco'dan ayrılmadan önce görmemiz gereken en önemli yere, Golden Gate Köprüsü'ne gittik. Köprünün güney ayağındaki Presidio Parkı'nda bulunan outdoor dükkanı Sports Basement'ın otoparkına arabamızı bıraktık ve buradan 4 saati 10 dolara birer bisiklet kiralayıp köprüye doğru yola çıktık. Şahane bir bisiklet yolundan muhteşem bir manzara eşliğinde köprüye tırmanırken artan rüzgar nedeniyle gün boyu üzerimde olan eteğin köprüde kafama geçme ihtimali doğunca geri dönüp arabada yedek duran kot pantolonumla üstümü değiştirmek zorunda kaldım. Köprüye çıktığımda ne kadar doğru bir karar verdiğimi anlamam çok sürmedi. Zira saçlarımı bile kökünden söküp alacak kadar sert bir rüzgar esiyordu köprüde. Bir yanımız okyanus, bir yanımız köprü trafiği, çift yönlü bir bisiklet yolundan köprünün karşısına geçtik. Bizim gibi sakin sakin bisiklet sürenler olduğu gibi, evden işe/işten eve yolların kurdu olmuş hızlı bisikletliler de geçiyordu. İşte böyle geri dönerken köprünün ayaklarına denk gelen dönemeçli bir yerinde yolun sağında olmam gerekirken solunda gittiğim için karşıdan gelen hızlı bir bisikletliyle birbirimizi görmeyince çok fena çarpıştık ve diğer bisikletliyi yere düşürdüm. O an kafamdan kaynar sular döküldü. Adamın çarpışmanın şiddetiyle tamamen dengesini kaybedip köprüden aşağı uçtuğunu gözümün önüne getirince bayılacak gibi oldum. Olası gazete manşetlerini düşündükçe de kalbim sıkışmaya başladı: "Biker falls to death from Golden Gate Bridge after crashing into a young, reckless -ve hatta restless- Turkish woman!" Ucuz atlattığım bu olayın ardından moralimin yerine gelmesi biraz zaman aldı haliyle.

Köprüye çıkan bisiklet ve yürüyüş yolu
Karşıya geçiyoruz
Karşıya geçtik
Torpedo Wharf'tan San Francisco

Köprüden indikten sonra bisikletleri iade etmeden önce Presidio'nun doğu köşesinde, içinde kuğuların salındığı bir gölet bulunan, mimarisiyle göz kamaştıran, düğün fotoğraflarının bir numaralı mekanı, pek çok filmde arz-ı endam etmiş Güzel Sanatlar Sarayı'na (Palace of Fine Arts) gittik. Roma ve Yunan mimarisinden esinlenilen bu rotunda Panama-Pasifik Fuarı'nda sergilenecek sanat eserleri için 1915 yılında yapılmış. Böylesi güzel bir yapının elbette fotoğraf çektirecek gelin ve damatlarla dolup taşması gerekirdi ki zaten avluya girer girmez fotoğraf çektiren bir çiftle karşılaştık. Bilge büyük bir ihtimalle birkaç fotoğrafta bisikletiyle onlara sürpriz yapmış olmalı.

Palace of Fine Arts
Palace of Fine Arts
Palace of Fine Arts
Bir yastıkta kocayın!
San Francisco gerçekten çok güzel şehir. İklimi, doğası, insanları... Renkli, yaşayan, dopdolu bir şehir. Bazıları evsizleri, eşcinselleri, hippileri bahane edip beğenmeyebilir, ama bu şehre karakter veren, özgürleştiren, dinamiklerini değiştiren de biraz onlar. Ve fakat çok sevmiş olmama rağmen San Francisco'da yaşamak ister miydim? Cevabım hayır, çünkü hayatı Çankaya'da geçmiş bir Ankaralı olmama rağmen, San Francisco'nun yokuşlarına ömrümün sonuna kadar katlanamazdım sanırım. Hele Chicago gibi dümdüz bir şehre alışmışken.

Yarın sabah tekrar yolculuk var. Şimdilik hoşça kalın.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...