Pages

10 Temmuz 2012

Meteor Krateri ve Taşlaşmış Bir Orman

Sabah ilk olarak Flagstaff şehir merkezine gittik. Route 66 ve Santa Fe tren hattının hemen üzerinde olması sebebiyle doğu-batı arasındaki ulaştırma ağının önemli bir merkezi olmuş Flagstaff. Özellikle tren yolu şehrin ekonomisine çok büyük katkıda bulunmuş. Şirin, güzel bir kasaba.

Şehir merkezindeki tarihi Amtrak Tren İstasyonu
"Tren yolu olmasa Flagstaff bir hiçti" tabelası
Flagstaff'i gezdikten sonra kısmen Route 66, çoğunlukla I-40 üzerinde yol alıp yaklaşık 70 km doğudaki meteor kraterine geldik. Yaşı 50,000, çapı 1200 metre olan bu meteor kraterinin sahibi bir aile ve turistik olarak işletenler de onlar. Ziyaretçi merkezinde meteorlar, güneş sistemi ve uzaya ilişkin interaktif uygulamalar ve görseller dışında meteor parçaları ve fosiller de sergileniyor. Ayrıca bilgilendirici filmlerin gösterildiği bir sinema salonu da var. Böyle ilginç yerlerin ne zaman, nerede karşımıza çıkacağını bilmeden yolculuk etmek gibisi yok.

50bin yaşındaki meteor krateri
Bu telle örülü alan bir üst resimde beyaz bir nokta gibi görünen yer
Meteor Crater Road
Kraterden sonra Route 66 üzerinde şirin bir kasaba olan Winslow'a geldik. Eagles'ın Take It Easy şarkısıyla ünlenen Winslow'da bu şarkıdan esinlenilerek "Standin' On The Corner" adında bir park yapılmış. Route 66'in kapanmasından dolayı ekonomileri büyük zarara uğrayan böyle küçük kasabalar çareyi bu tip çözümler üretmekte bulmuşa benziyor.

Standin' on the Corner Parkı
Parkın karşısındaki hediyelik dükkanı
Winslow'un ardından Route 66'in küçük kasabalarını ziyaret etmeye devam ettik. Joseph City'de renkli bir trading post'a girdik. Holbrook'ta ise günümüzde sadece üç tanesi hâlâ işletilen Wigwam moteller zincirinin Yerlilerin tipi'leri şeklinde tasarlanmış odalarını gördük. Bu moteller Route 66 anısına yapılan Cars animasyon filminde de geçiyordu.

Hoş gördük!
Geronimo Trading Post - Joseph City, AZ
Wigwam Moteli - Holbrook, AZ
Derken bir başka doğa harikası Petrified Forest'a geldik. Petrified Forest Ulusal Parkı, 200 milyon yıl önceki ağaçların zamanla altında kaldıkları volkanik kül katmanının içindeki minerallerin ağaç kütüklerine nüfuz etmesiyle taşlaştığı, 90 bin hektarlık bir alanı kaplayan bir orman. Parkın içinde dilim dilim kesilmiş gibi duran, dışı ağaç, içi kristal görünümünde bu kütüklere göz kamaştırıcı renklerini veren mineraller saf kuvars (beyaz), manganez oksit (mavi, mor, siyah, kahverengi) ve demir oksit (sarı, kırmızı, kahverengi tonları). Parktan herhangi bir ağaç parçası almak yasak. İsteyenler hediyelik dükkanından satın alabiliyor. Bu açık hava fosil cenneti aynı zamanda on bin yıllık bir insanlık geçmişine de ışık tutuyor. Kayaların üzerindeki petroglifleri ve ev kalıntılarını gördükçe binlerce yıl önceki insanların ayak izini takip ediyormuşum hissine kapıldım.

Petrified Forest'ta taşlaşmış ağaçlar
Renkleri olağanüstü
Kristal Orman patikası
Kristal Orman
Kristal Orman
Sel sularının ağacın altındaki toprağı aşındırmasıyla oluşan Agate Köprüsü
Erozyonun can verdiği renkli Tipi'ler
Newspaper Rock petroglifleri
Puerco Pueblo patikası
Yüzlerce yıl önce insanların yaşadığı yüz odalı pueblo evinden kalanlar
İçinden tarihi Route 66 geçen tek ulusal park
Parkın içinde binlerce yıllık bir tarihin izinde giderken büyük bir kısmı Navajo yarı-özerk bölgesinin sınırları içinde yer alan Painted Desert'a geldik. Milyonlarca yıl önce sel sularının aşındırmasıyla bu hale gelmiş bu tortul kayalara rengini demir ve manganez içerikli mineraller veriyor. Üzerinde herhangi bir bitki örtüsü olmadığı için yağmur ve rüzgarla aşınmaya devam ediyorlar. Bu bölgede ayrıca tarih öncesi döneme ait timsah benzeri sürüngen, balık yiyen amfibi ve küçük dinozor fosillerine rastlanmış. Bu kırılgan arazide dikkatli bir şekilde gezerken güneşin de yavaş yavaş batmasıyla Painted Desert bir ressamın fırçasından çıkmışçasına renkli ve harikulade bir tabloya dönüştü.

Painted Desert
Painted Desert
1937'de yapılmış Painted Desert Inn şimdilerde bir müze 
Vaktin nasıl geçtiğini anlamadığımız Petrified Forest Ulusal Parkı'ndan çıktığımızda hava kararmak üzereydi ve geceyi geçirmeyi planladığımız Albuquerque'ye daha 320 km yolumuz vardı. I-40 üzerinde hızla yol alıp mesafeyi kapatırız diye düşünüyorduk ama 200 km kala yolda şiddetli bir yağmur başladı. Silecekler yetmiyordu ve uyku yavaş yavaş bizi esir alıyordu. 'Iron Maiden' eşliğinde arka arkaya içtiğimiz kahveler üzerimizde biraz etkisini gösterse de yağmur yüzünden yavaş gitmek zorundaydık. Yoldayken oda ayırttığım Motel 6'e vardığımızda saat gece 1:30'du. Otoparkında kamyondan başka araç olmayan motelin resepsiyonu kurşun geçirmez camla kaplıydı. Gecenin bir vakti nasıl bir yere geldiğimizi merak edip camın ardındaki resepsiyon görevlisine "Bu cam da neyin nesi, ilk defa görüyoruz böyle bir şey" diye sorunca kendisinden "Korkmayın, genel güvenlik önlemi, hem polis devriye geziyor her yarım saatte bir" gibi içimizi rahatlatan (!) bir cevap aldık. Üzerinde zilyon tane kilit olan kapıyı kilitleyip çekildiğimiz odada ne kadar rahat olunursa o kadar rahattık.

Gözler kapıda

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...