Pages

6 Temmuz 2012

Fender Fabrikası ve Las Vegas

San Diego'dan ve okyanustan ayrılmadan önce bu sabah son kez San Diego'nun bir diğer önemli plajı Mission Beach'e gittik. Fakat Coronado'daki sakinlik ve huzurdan burada eser yoktu. Plajının dışında, SeaWorld'ün ve eğlence parkının da etkisiyle tam bir turist kasabası Mission Beach. O kadar kalabalıktı ki sabahın 9'unda deniz kenarındaki kafelerden hiçbirinde yer bulamadık. Şansımıza küsüp yakındaki bir markette birer sandviç yaptırdık ve plajda geleni geçeni seyrederek sandviçlerimizi yiyip bir gün yeniden buluşmak üzere Kaliforniya sahillerine ve Pasifik'e veda ederek yola çıktık.

İlk durağımız, Bilge'nin taze bir 'American Strat' sahibi olarak yolculuğumuz boyunca en çok görmeyi hayal ettiği Fender fabrikasıydı. Corona'daki fabrikaya vardığımızda rehberli tur için geç kaldığımızı anlayınca biraz hayal kırıklığı oldu haliyle. Ama ziyaretçi merkezi ve hediyelik dükkanı açıktı. Fender'in tarihi ve Fender kullanan ünlü gitaristlerin gitarları hakkında bilgimizi arttırıp çok vakit geçirmeden yeniden yola koyulduk.

Corona'daki Fender fabrikasının ziyaretçi merkezi
Nerede o eski Fenderler 
Fender efsaneleri
Jimi Hendrix'in signature Fender'i
Kendi Fender'ini kendin yap
Corona'dan ayrıldıktan sonra Interstate 15 karayolunu takip ederek yönümüzü Las Vegas'a çevirdik. San Bernardino Dağları'nı aştıktan sonra hava giderek ısınmaya ve bitki örtüsü ile jeolojik yapı farklılaşmaya başladı. Yer yer tepelerin yükseldiği uçsuz bucaksız bir çölün ortasında gidiyorduk. Artık klimamız yeterli gelmiyordu. Bazen bir tepeyi aşmamız gerektiğinde arabanın harareti kritik düzeylere çıktığından klimayı kapatmak zorunda kalıyorduk. O yokuşu tırmanana kadar arabada eriyecek kıvama geliyorduk. Adını Mohave Yerlilerinden alan Mojave Çölü'nden geçiyorduk. Çölün ortasında vaha bulmuşçasına gördüğümüze sevindiğimiz dinlenme noktalarından birinde mola verdiğimizde kapıyı açar açmaz öyle bir sıcak yüzümüzü yaladı ki arabanın içi Kuzey Kutbu gibi kaldı yanında. Nefes almak mümkün değildi. Serinlemek için elimi yüzümü yıkamaya girdiğim tuvaletin musluklarından sıcak su akıyordu. Zaten daha çıkmadan kuruduğundan yıkamanın bir anlamı da yoktu. Tabi Las Vegas'ın buradan farksız olacağını oraya varana kadar bilmiyorduk. Açıkçası Temmuz ayı Nevada'yı gezmek için pek mantıklı bir ay değilmiş.

Mojave Çölü'nün ortasındaki bir dinlenme noktasından manzara
Las Vegas'a vardığımızda da hava bunaltıcıydı nitekim. Zaten o yüzden gündüzleri değil geceleri hareketli bu şehrin. Şu meşhur kumarhanelerin ve otellerin bulunduğu Strip'in paralelinde bulunan motelimize yerleştikten sonra havanın biraz daha insan normallerine inmesini bekleyip dışarı öyle çıktık. Yetmiş iki milletten insanın akın ettiği Las Vegas Strip tam bir curcunaydı. Hollywood Bulvarı'nın katmerlisi, yüz kat daha kalabalığı. Bana göre çoluk çocukla gelinecek en son yer olmasına rağmen ortalık bebekten, çocuktan geçilmiyordu. "What happens in Vegas stays in Vegas" ilkesinin hakkını verecek her türlü hareketin serbestçe yapıldığı, bambaşka bir dünya Las Vegas. Yapmacık, ruhsuz ama davetkar bir dünya. Bu yolculuk bize cebimizdeki üç kuruşun kumar masalarında harcanmayacak kadar kıymetli olduğunu öğrettiğinden vaktimizi kumarhanelerden yana değil, Strip üzerinde gezerek geçirdik.

Las Vegas Strip
Las Vegas Strip
Las Vegas Strip
Bellagio ve Caesers Palace

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...