Sabah Albuquerque'de tek parça olarak, güneşli ve sıcak bir güne uyandık. Bu şehri son zamanlarki favori dizim 'Breaking Bad' dolayısıyla oldukça merak ediyordum. Açıkçası umduğumu da buldum diyebilirim. Şehrin atmosferi, yapıları dizinin çekildiği yerlerle örtüşüyor gibiydi. Tabi gönül isterdi ki Heisenberg'i canlı canlı görelim ama kim bilir şimdi nerede
meth imalatıyla meşguldür kendisi.
Albuquerque'de ilk durağımız
Petroglyph National Monument idi. Bu park tarih öncesi ve tarihi çağlara ait yaklaşık 25,000 petroglif içeren 17 mil uzunluğunda bir arkeoloji bölgesi. 200,000 yıl önceki volkanik patlamalarla meydana gelen bazalt kaya bloklarının üzerindeki çoğu 1300-1650 yıllarına ait petrogliflerin içinde 12 bin yıllık insanlık tarihine ışık tutan prehistorik çizimler de var. Bu petroglifler sadece bir 'kaya sanatı' olmanın ötesinde, Pueblo Yerlileri'nin toplumsal yapısına ve dinlerine ait bilgiler veren kültürel semboller de içeriyor. Park günümüz Yerlilerince de halen kutsal sayılıyor.
Sabahın erken saatleri olduğu için parkta bizden başka pek kimse yoktu. Turumuza önce Rinconada Kanyonu'dan başladık. Fakat daha patikaya adımımızı atar atmaz duyduğumuz bir çıngırak sesi karşısında yalnız olmadığımızı anladık. Ayağımda sandalet olduğundan riske girmeyi göze alamadım. Sandalet olmasaydı da alamazdım herhalde ya neyse. Rinconda'dan ayrılıp petrogliflerin daha yakından görüldüğü Boca Negra Kanyonu'na geçtik. Üst üste yığılmış sivri kayaların arasından zar zor tırmanıp tepeye çıktığımızda güzel bir manzara bizi bekliyordu.
 |
Sağlık ve şans getirdiğine inanılan ristra'lar asılı ziyaretçi merkezi |
 |
Boca Negra |
 |
Petroglif |
 |
Petroglif |
 |
Boca Negra'nın tepesinden Rio Grande vadisi ve ileride Sandia Dağları |
 |
Parkın sakinleri |
Boca Negro'da giderek artan açlığımızı bastırmak üzere Albuquerque şehir merkezine geldiğimizde New Mexico Üniversitesi'nin hemen karşısındaki
Frontier Restaurant'a gittik. Duvarlarında John Wayne resimleri asılı olan restoran kantin atmosferi ve cazip fiyatları ile tam bir öğrenci mekanıydı.
Pancake ve omletlerimize kavuşmak için uzun süre kuyrukta beklememiz gerekiyordu.
 |
Frontier Restaurant |
Kahvaltının ardından yeniden Route 66'e çıktık. Yol boyunca küçük kasabalardan geçerken kendimizi 1950'ler-60'lar Amerikası'nda hayal ettik. Route 66 denince akla gelen simgesel yapı, dükkan ve parklar tarihi yolu yaşatmaya çalışan ziyaretçiler sayesinde hâlâ ayakta duruyordu. Bunlardan Santa Rosa'da bulunan 24 metre derinliğindeki
Blue Hole çölde bir vaha gibiydi. Uzun yıllar yorgun Route 66 yolcularını serinletme misyonunu üstlenen Blue Hole şimdilerde Amerika'nın tüplü dalış merkezlerinden biri olarak turist çekiyor.
 |
Santa Rosa'daki renkli araba müzesi |
 |
Araba müzesinde eski bir parkmetre |
 |
Route 66 Araba Müzesi - Santa Rosa, NM |
 |
Blue Hole - Santa Rosa, NM |
 |
Tucumcari girişindeki Route 66 anıtı |
 |
Tucumcari'deki dinozor müzesinde bir fosil |
 |
Gerçek boyutta bir dinozor heykeli |
 |
Route 66'in ikonlarından Tee Pee Curios hediyelik dükkanı |
 |
Tucumcari'de benzin istasyonu |
Route 66 atmosferini ve zamanın ruhunu yakından hissettiğimiz Tucumcari'den sonra Teksas'a geçtik. Amarillo'ya girerken Central Time Zone'a girip Chicago'dan beri yaşadığımız zaman dilimi karmaşasına böylece bir son vermiş olduk. Teksas dümdüzdü. Özellikle rakım farkı sürekli değişen ve bu sebeple Sid'in uçaktaki gibi arıza çıkarmasına sebep olan Arizona'dan sonra burası bir ova gibiydi. Trafikte filmlerden aşina olduğumuz, kaputunda boynuz olan Amerikan arabaları vardı. Sağlı sollu büyükbaş hayvan çiftliklerinin arasından ilerlediğimiz yolda bir başka Route 66 klasiği olan
Cadillac Ranch'e gelmiştik. Burunları toprağa gömülü bir dizi Cadillac arabadan meydana gelen bu enstalasyonda insanlar ellerindeki sprey boyalarla deşarj oluyorlardı. Yerler bitmiş boya şişeleriyle doluydu. Ortamda kesif bir boya kokusu hakimdi.
 |
Cadillac ranch - Amarillo, TX |
 |
Cadillac ranch |
Amarillo'da bir sonraki durağımız
Big Texan Steak Ranch idi. Bu restoranın en meşhur özelliği 2 kiloluk steak'i en çok 1 saatte yiyebilene bedava yapması. Hatta bir şampiyonlar listesi de var. Rekor 8 dakika 52 saniyeymiş. Gittiğimiz saatte masa bulmak mümkün değildi. Bekleme süresi 1 saate yakındı ve biz bir an önce Oklahoma'ya geçmek istiyorduk. Zaten yolculuk sayesinde midemiz gittikçe küçüldüğünden Bilge'nin hiç iddiası yoktu, benim de steak'le pek aram yoktu. Mecburen yeniden yola çıkıp bir benzin istasyonunda bulduğumuz Subway'de karnımızı doyurduk.
 |
Big Texan Steak Ranch |
 |
Big Texan Steak Ranch |
 |
Restoranın önündeki dev kovboy çizmesi ve arkada boynuzlu bir limuzin |
Amarillo'dan Oklahoma'da Elk City'ye kadar 240 km durmadan devam ettik. Vakit geç olmuş, bir hayli yorulmuştuk. Fakat Elk City'deki motellerden hiçbirinde yer yoktu. Meğer son zamanlarda Oklahoma'da artan petrol üretimi işçi sayısında patlama yaşanmasına yol açmış ve bu yüzden moteller tıklım tıklım doluymuş. Çaresiz bir sonraki kasabaya devam edip şansımızı orada denemek zorundaydık. Böyle böyle girdiğimiz hiçbir kasabada kalacak oda bulamayınca fazladan 180 km daha gidip gece saat 3'te Oklahoma City'ye kadar geldik. Öyle yorgun ve uykusuzduk ki gözümüz ne kaldığımız motelin bakımsızlığını ne de muhitin tekinsizliğini gördü.