Pages

14 Temmuz 2012

Eve Dönüyoruz

Ve son gün. 3 Haziran sabahı heyecan içinde başladığımız, neredeyse koca bir kıtayı aşıp sayısız anı biriktirdiğimiz yolculuğumuzun 41inci gününde artık eve dönmeye sayılı saatler kalmıştı. Yol bitiyor olsa da evi özlemiştik. Daha çıkılacak yolculuklar olacaktı nasılsa.

41inci günün sabahı ilk önce Guinness'in de tescillediği dünyanın en büyük sallanan koltuğunu görmek için Fanning, Missouri'deki Fanning 66 Outpost hediyelik dükkanına gittik. Yaklaşık 13 metre uzunluğundaki koltuk çevresindeki ağaçları bile geçiyordu ve ne yazık ki üzerine çıkmak yasaktı. Fanning'in ardından duvar resimleriyle ünlü Cuba'ya geçtik [Castro'nunki değil tabi ki]. Kasaba merkezini süsleyen ve her biri bir başka hikayeyi anlatan birbirinden renkli duvar resimlerinin yanı sıra tarihi motel ve konaklar da Cuba'nın güzelliğine güzellik katıyordu.

Dünyanın en büyük sallanan koltuğu - Fanning, MO
Fanning 66 Outpost 
Cuba şehir merkezi
Amerikan İç Savaşı'ndan bir sahneyi betimleyen duvar resmi
Bunlar da İç Savaş tasvirleri
1885'te yapılmış Wallace House - Cuba, MO
Route 66 üzerinde St. Louis'e doğru devam ederken Stanton kasabasında Jesse James Balmumu Müzesi'ne uğradık. 1964'te küçük bir aile işletmesi olarak açılan bu mütevazı müzede, Andrew Dominik'in 2007 yapımı The Assassination of Jesse James by the Coward Robert Ford filmine konu olan, Amerikan İç Savaşı sonrası gerçekleştirdiği tren ve banka soygunlarıyla ünlenen Jesse James'in hayatı sergileniyor. Genel kanı Jesse James'in 1882'de Robert Ford tarafından kafasından vurulup öldürüldüğü yönünde ama bu müze Jesse'nin 1951'e kadar J. Frank Dalton adıyla yaşamaya devam ettiği iddiasında. Müzenin büyük bir kısmı bu iddiayı kanıtlamaya ayrılmış. Balmumu heykellerle canlandırılan sahnelerin yanı sıra Dalton'la yapılan röportajların videosu, 102. doğumgünü fotoğrafları, Jesse ve Dalton karşılaştırmaları, her şey bu iddiayı doğrulamaya yönelik. Müzede ayrıca Jesse'nin çocukluğundan kalma eşyaları ve silahları da var. İçeride fotoğraf çekmek yasak olduğundan o balmumu heykellerin ne kadar garip ve ürkünç olduğunu gösteremeyeceğim ne yazık ki.

Jesse James Balmumu Müzesi - Stanton, MO
Missouri'de tarihi Route 66
Çayırların arasından sakin, sessiz ilerlediğimiz Route 66'te artık Illinois sınırına yaklaşmıştık. ABD'nin batıya açılan kapısı, sokakları Jazz ve Blues kokan St. Louis'deydik. Önce minicik bir kafede nefis ev yapımı tatlılar eşliğinde bir kahve molası verdik. Ardından downtown'a inip Arnavut kaldırımlı dar sokakların arasından bir park yeri bulup arabamızı bıraktık ve St. Louis'in simgesi Gateway Arch'ın içinde olduğu, Mississippi Nehri'nin yanı başındaki parkı gezdik. Illinois ile aramızda sadece Mississippi Nehri vardı artık. Köprünün diğer yakası bizi evimizde hissettirecekti.

1804'te St. Louis'den Amerika'yı keşfe çıkan Lewis ve Clark anısına 'The Captains Return' heykeli
Mississippi Nehri üzerindeki Eads ve Martin Luther King köprüleri; karşısı Illinois
Ünlü Gateway Arch
Capitol - St. Louis, MO
Gateway Arch parkı
Illinois'e geçtiğimizde artık 'Sweet Home Chicago' diyebileceğimiz sınırlara girmiştik. Route 66'te, bundan 80 yıl kadar önce insanların umut ve heyecanla akın akın batıya gittiği yönün tersine, biz evimize dönüyorduk. Yavaş yavaş batan güneş yolculuğumuzun sonuna geldiğimizi ilan ediyordu. Illinois'in başkenti ve ABD'nin en sevilen başkanı Abraham Lincoln'un şehri Springfield'e geldiğimizde bütün müzeler kapanmıştı. O saatte tek ziyaret edebileceğimiz yer başkanın Oak Ridge Mezarlığı'nda karısı ve çocuklarıyla birlikte yattığı mozoleydi. Biz de mozoleyi ziyaret edip önündeki büstün burnuna adettendir diye elimizi sürdük ve bir an evvel eve gidip ayaklarımızı uzatma hayaliyle yolumuza devam ettik.

Illinois'de Route 66
Abraham Lincoln'un mezarı
Şans getirsin diye burun sıvazlamak
Sonunda eve vardığımızda mutlu ve huzurluyduk. Dile kolay, 13,000 km yol yapmıştık. 16 eyalet, ondan fazla büyük şehir ve bir sürü küçük kasaba görmüştük. Deniz seviyesinden 3000 metre rakıma kadar çıkmıştık. Yerküremizin baş yapıtlarına, vadilerine, gayzerlerine, dağlarına, vahşi doğanın büyüleyici güzelliklerine, ABD'nin türlü çeşitli insanlarına ve tarihine tanık olmuştuk. Bunları düşününce biraz hüzünlendim sonra. Yolculuk benliğimin ayrılmaz parçalarından biriydi. Küçücük yaşımdan beri biriktirdiğim yol hikayelerime yenisini eklemeliydim. Yolların beni yeniden çağıracağı gün yakındı, öyle olmalıydı.

"Ev gibisi yok!"
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...