Pages

3 Ekim 2011

Otelde Bir Hafta

İlk birkaç gün, jetlag'in etkisiyle tavuklar gibi erkenden yatıp sabah kargaların kahvaltısına uyanarak geçti. Oldukça iyimser bir tahminle en fazla 2 günde ev bulmak istiyorduk, zira otele ne kadar az para bayılırsak kârdı. Gelmeden önce birkaç emlak acentesi belirlemiş, biri ile de Cumartesi günü için randevulaşmıştık. Karşımıza çıkan tecrübesiz, yeni yetme acente görevlisi bizi baktığımız muhit için Lakeview şubesine şutlayınca o günü şehir merkezini tanımakla geçirdik.

Ertesi sabah Lakeview'a gitmek üzere Red Line metrosuna bindik. Bu hat için temizlik ve güvenlik konusunda okuduğum onca olumsuz şeyden sonra tırsmadan seyahat etmek imkansızdı. Nitekim birkaç durak sonra, açıp göstermesinden şortunun paçasından sarkan şeyin belindeki baltanın sapı olduğunu anladığımız, kendi kendine konuşan arıza bir adam bindi. Tam bize yaklaşıp "Do you know what's beyond sanity?" şeklinde hayatın anlam ve önemini sorgulayan bir soru yöneltmişken cevap veremeden inmek zorunda kaldık. Bu deneyimimiz ev bakacağımız muhitlere yönelik genel düşüncemizi yeniden şekillendirmemizde çok faydalı oldu, orası ayrı.

Yapışkan emlakçı, satıcı sadece Türkiye'de olmuyormuş bu arada. Kabusumuz oldu Orrin. İki sefer yoldan geri çağırdı başka bir ev daha buldum diyerek. Son evi de beğenmeyince "Bunun nesini beğenmedin lan!" diyecek oldu ama komisyonunu yakmak istemedi herhalde. Yine de, Chicago'da kira için ayırdığımız bütçenin ne türde evleri karşılayacağını ve beklentilerimizi gözden geçirmemiz gerektiğini anladık sayesinde.

Dördüncü gün, otelin önündeki caddenin köşesinde, kaldığımız son güne kadar kahvaltı için müdavimi olduğumuz bir Dunkin' Donuts ile bagel with cream cheese'i keşfettik. O gün Amerikalıların İşçi Bayramı olduğundan her yer kapalıydı. Emlakçılar da. Mecburen downtown'ı turlama turumuzla devam ettik.
Millenium Park
Millenium Park
Beşinci gün de şansımız yaver gitmedi. Artık ev olsun bizim olsun moduna girmiştik. Sid de eski şaşaalı günlerine dönüyordu 20 metrekarelik otel odasında. Bu yüzden altıncı gün görüşmeye gittiğimiz emlak acentesinden Matt'in gösterdiği evlerden birine atladık. Bizim için en önemli kriter artık Brown Line'a yakınlık olduğu için bu ev beklentimizi karşılıyordu. Ofise dönüp başvurumuzu yaptık ve heyecan içinde, evi kiralayan şirketten kabul almayı beklemeye koyulduk. 

Moğollar - Hediyesi $36.99
Hediyesi $36.99
Günler sonra ev bulabilmiş olmanın verdiği neşe içinde kendimizi bir müzik dükkanında bulduk. Paranın satın alabileceği pek çok şeyden biri olan eski plaklara ağzımız sulanarak bakarken Moğollar'a ait bir 33lük bulmak inanılmazdı. 

Yedinci gün Matt bizi arayıp tebrik etti ve gidip kontratı imzalayacağımız adresi tarif etti. Nerede ev sahibiyle emlakçının sigaradan sararmış koltuklarında oturup ikram ettiği çayı yudumlarken el sıkıştığımız Türkiye, nerede kurallar ülkesi Amerika. 

Sekizinci gün bir aylık kirayı resepsiyonuna bıraktığımız otelden ayrılıp dört valiz, bir sırt çantası ve bir kedi ile taksiye atlayıp evimize geldik. Bizi kapıda evi kiralayan şirketten, bir hayli gay olduğunu sandığımız bir abla karşıladı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...