Pages

25 Şubat 2012

Dip Diş (yani Deep Dish)

Chicago'ya ait, 1940'larda icat edilmiş bir pizza çeşidi. Bildiğimiz ince pizza hamurunun yerine tart hamuru gibi kenarı yüksek ve kalın bir tabanı var. Üzerinde de mozarella ve bol domates sos. Öyle eline alıp bükülebilecek bir hamur olmadığı için tabakta çatal bıçakla yenmesi gerekiyor. Hamuru lezzet olarak da bildiğimiz pizza hamurlarından çok farklı. Bir kere mısır unuyla yapıldığı için daha kıtır ve bisküvivari bir tada sahip. Normal ebatlarda bir mideye sahip bir kişi en küçük boy (genelde 10 inç çapında) bir deep-dish pizzanın en fazla 3/4'ünü bitirebilir, tamamını yiyorsa kendisine "helal olsun üstüne bi soda iç iyi gelir" denir. Ailemizin bir oturuşta 1 içli köfte, 2 tabak altı lahmacun, 1 kaşarlı döner sarma, üstüne de künefe yiyebilecek kabiliyetteki, her türlü tabak artığını götürmekten sorumlu kişisi Bilge bile, ancak 1.5 dilimini yiyebildiğim 10 inçlik deep-dish pizzanın kalanını yerken nefes nefese kaldı, o derece.

Güzelim İtalyan pizzaları dururken böyle ekmek gibi pizza yapmayı kim akıl etmiş bilmiyorum ama Chicago'da seveni çok. Tabi buraya gelen turistlere de yöresel lezzetler kontenjanından iyi pazarlanıyor. Buraya yolu düşenlere Giordano's restoranlarını tavsiye ederim.
Giordanos'un meşhur stuffed deep-dish pizzası
Neredeyse 1 kilo mozarella var üstünde

23 Şubat 2012

Savulun Boğalar Geliyor

Türkiye'den kalkıp da buralara geldiysek bunda biraz da Murat Murathanoğlu ve İsmet Badem'in etkisi var. Yıllarca dudaklarımızda tebessüm kalbimizde basketbol sevgisi eksik olmayan birer basketbolsever olarak elbette Chicago'yu tercih nedenimiz Bulls maçlarını yerinden izleyebilmekti. Gönül isterdi ki bütün sezonu sahada canlı canlı izleyelim ama o dizilerde, filmlerde insanların "Knicks maçına biletim var gelir misin" sorusuna çılgın atarak karşılık vermelerinin haybeye olmadığını üzülerek de olsa öğrenmiş bulunuyoruz zira biletler el yakıyor. İnternette satışa çıkar çıkmaz sahanın tepelerinde bir yerlerden bilet alınırsa fiyat biraz daha makul ama büyük takımları (Celtics, Heat vs.) deplasmanda görmek için kesenin ağzını açmak gerekiyordu. Başka sefere deyip komşu Milwaukee ile olan, üstelik Ersan'ı da göreceğimiz maçı seçtik.

Çakma James Brown
Amerikalılar talebi canlı tutmak için her türlü organizasyonu şova dönüştürmeyi iyi beceriyor. Daha salona girer girmez elimize birer kazı-kazan kartı ve indirim kuponu tutuşturdular. Kazı-kazanlardan bir şey çıkmadı ama maç sırasında yapılan yarışmalar sayesinde indirim kuponlarından ufak tefek kazandıklarımız oldu. Bunların dışında katlarda mini konserler veren müzik grupları vardı. Ortalık bayram yeri gibiydi. 



Altı şampiyonluk

Omeeeer Asiiiikk
Altı kez NBA şampiyonu olan Chicago Bulls bu sezon da iddialı takımlardan. Bunda efsane olmaya aday, genç yaşta En Değerli Oyuncu (MVP) ödülünü alan ve herkesin yeni Michael Jordan gözüyle baktığı Derrick Rose'un büyük payı var. Bizim duyduğumuz sempatinin bir diğer nedeni ise eski Fenerbahçe-Ülkerli serbest sayı atma özürlüsü Ömer Aşık'ın da Bulls'da oynaması. Gerçi NBA'de epey gelişme kaydetti.

Karşıda ise NBA kariyeri daha eski olan ve Bucks'ta bu sezon harikalar yaratan Ersan İlyasova var. Gerçekten gurur kaynağı. 
Bizim oğlanlar sarılırken




Derrick Rose
Yalnız bu Amerikalıların maç izleme adetleri biz Türklerden çok farklı. Maç başlar başlamaz yerlerini alıp huşu içinde maçı izliyorlar. Bizdeki gibi maç sırasında gürültü, şamata, tezahürat, ıslık yok. Atılan tek tezahürat "De-fense" ve "Let's-go-Bulls", o da dev ekranda yazınca. Maçın ses efekti orgla yapılıyor. 

Tabi karşı takım Bucks olunca Bulls hiç zorlanmadan daha ilk çeyrekte arayı açmayı başardı. Sonrasında da fark 20 sayıya kadar geldi. Böyle olunca her ne kadar heyecanı azalsa da maçın, molalardaki şovlar ve yarışmalar ilgiyi canlı tuttu. Bulls Bucks'ı 110-91 yenerek konferanstaki yerini pekiştirecek bir sonuç aldı. Biz de böylece Chicago'nun izlenmesi gereken spor takımları listemizden bir takımı elemiş olduk.

Maç skoru
Bulls'un evi United Center

12 Şubat 2012

Sen Ne Güzel Şeysin Sahar

Chicago'da alışveriş yapılacak en iyi süpermarketler Trader Joe's, Jewel-Osco veya biraz kalburüstü olan Whole Foods. Bunların dışında tek şubesi olan ve farklı mutfaklara hitap eden başka marketler de var mahalle aralarında. Bizim tercihimiz daha çok bu mahalle arası marketleri gezip değişik lezzetler keşfetmekten yana. Bunlardan biri daha önce hiç görmediğim taze aloe vera yaprakları satıyor mesela. Hispanik veya Asya mutfağına ait çeşit çeşit soslar, farklı ülkelerden zeytinyağları, garip sebze ve meyveler... Ama en güzeli arada Türk ürünlerine de rastlamak. Zeytin, sucuk, çay, kahve zaten mutlaka buluyorduk böyle yerlerde ta ki Sahar International Supermarket ile karşılaşana dek.

Bu market bildiğimiz Gima gibi bir şey. Reyonlarda dolaşırken Chicago'da olduğumuzu unutup "Kardeş yarım kilo Ezine tartar mısın" diyecek noktaya geldik neredeyse. Her ne kadar markaların bir kısmına pek aşina olmasak da o "Made in Turkey" ibaresi bünyeye "al al al" mesajı veriyor direkt. Nar ekşisi, köfte baharı, çiğ köftelik bulgur, pişmaniye, biber salçası, örgü peynir, hazır güllaç ve daha bir sürü şey.

Bu market Küçük Arabistan olarak anılan Albany Park mahallesinde bulunuyor. Cadde üzerinde tabelası İngilizce olan bir tane yer yok. Bunlardan biri de Nazareth(me ne olur) Tatlıcısı. Önünden geçerken o tepsi tepsi baklavaları, fıstıklı sarmaları görüp de içeri dalmamak elde değil. Kendimizi Güllüoğlu'nda gibi hissettik adeta. "Ver bakalım 1 paund karışık baklava" dediğimiz Arap ablayla yaptığımız kısa sohbetten baklavaların şerbetini bizim gibi şekerle değil balla yaptıklarını öğrendik. Görünüş olarak ev baklavasını andırmakla birlikte lezzet olarak çok farklı gelmedi, ama hamur ince olsa daha iyi olurmuş.
Memleket hasreti
Hasret bittikten sonra bizim halimiz

8 Şubat 2012

Bir Canavar Yaratmak


Canavar esnerken
Canavar esnerken
Bezgin kedimiz Sid şu sıralar daha Mart ayı olmamasına rağmen manyakça bir davranış bozukluğu sergiliyor. Bunda tabi henüz minicik bir veletken "ağaç yaşken eğilir" ilkesini benimsemeyip kendisini başıboş bırakmış olmamın da büyük rolü var. Zaman içinde istediğini söke söke alır hale gelen, bir dediğini iki ettirmeyen bu canavar artık üzerimizde ciddi bir hakimiyet, bir oligarşik düzen kurmuş durumda.

Beyefendinin yeni baskı ve yıldırma politikası kurulu saat gibi sabah 5 ilâ 6 sularında uyanıp antredeki duvarlara tırmanmak ve güm diye yere atlamak, bunun yanında mütemadiyen yüksek perdeden böğürmeyle karışık miyavlamak suretiyle hane halkının kendisiyle ilgilenmesini sağlamak. Bu hareketi biri kalkıp kendisine "ne istiyorsun lan piskolojik deli" diye çıkışana kadar mümkünse dört yada beş kez tekrarlamak işin püf noktası. Zira asap bozukluğu ile kendisine cevap verme süresi arasındaki ters orantılı ilişkiyi keşfettiğinden beri atlamaların sayısı arttı.

Artık öyle bir noktadayız ki Sid sabah ritüeline başlamadan biz uyanıyoruz. "Aha şimdi zıplayacak eşşolusu" diye antredeki aksiyona kulak kabartırken nabzımız tavan yapıyor yeminle. Ardından yataktan fırlayıp yarı uyur vaziyette antrede mal mal oturup beyefendinin keyfi yetene kadar -ki bu süre yarım saati bulabiliyor- karın okşama, oyun oynama, pışpışlama gibi faaliyetlerle uykumuzu bir güzel kaçırıyoruz. Yorulup da uykusu geldiğini anlayınca birlikte kös kös yatağa dönüyoruz. Tabi bu işlemi her sabah dönüşümlü birimiz yapıyor.

Sorun sadece biz olsak şu durağan hayatımıza sabah sabah adrenalin kattığı için teşekkür bile edebilirdik kedimize. Ama ne yazık ki içinde yaşadığımız ses yalıtımından yoksun ahşap binanın cilvesi olan gacırdayan parkelerde attığımız her adım alt katımızda gayet net duyulduğu için -zira üstümüzdekileri biz çok iyi duyuyoruz- Sid'in bu sabah eğlenceleri bizim kabusumuz oldu. Uykusunun en güzel yerinde tepesine güm diye düşen şeyden hiçbir insan evladı hazzetmez sanırım. Kaldı ki köpekten geçilmeyen apartmanda o saatte çıt çıkmazken arıza çıkaranın bizim kedi olması gerçekten utanç kaynağı bizim için.
Enerjisini sonraya saklamak için oynuyormuş gibi yapıyor
Enerjisini sonraya saklamak için oynuyormuş gibi yapıyor

Ha hiç çözüm aramadık mı? Aradık tabi ki. Kediotu dolu oyuncaklar, sakinleştirici özellikli mamalar, yatmadan önce bir süre oynayıp enerjisini boşaltmaya çalışmalar. Bana mısın demedi. Anladık ki o istemedikçe kesintisiz uyumak haram bize.
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...